Say’dan Zeynep Abdullah’a: ‘Tecavüzcüyü dinleyeceksiniz’ mi diyelim

Posted by

Piyanist Fazıl Say, oyuncu Farah Zeynep Abdullah’ın Yılmaz Güney hakkındaki sözlerine tepki göstererek, Abdullah’ın ‘niteliksiz dizi oyuncusu’ olduğunu söylemişti. Daha önce yaptığı açıklamada Abdullah’ın “Haddini bilmesi gerektiğini” ifade eden Say’dan dikkat çeken yeni bir paylaşım geldi.

Say, “Konser programının ilk bölümünde bir katili, ikinci bölümünde bir tecavüzcüyü dinleyeceksiniz’ mi diyelim?” notu ile yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Eski kaynaklardan, Bach’ın gençlik yıllarında düellolarda çok sayıda ölüme sebebiyet verdiğini, Beethoven’ın tacizciliğini ve tecavüz girişimlerini, hatta, hatalarını anladığında bir “özür” olarak sert davrandığı kadınlara besteler ithaf ettiğini, Brahms’ın evcil hayvanları, özellikle kedileri düzenli olarak katleden bir sapık olduğunu, diğerinin sübyan, diğerinin tehlikeli bir tarikatçı, bir diğerinin vs vs.

Önümüze neler düşer neler..

Tüm bunlar yıllar içinde sıklıkla önümüze gelir, müzik dünyası karışır, sonra müzisyenlerin bir daha o besteciye elini sürmeyeceği, dinleyicilerin de uzaklaşacağı korkusu ortaya çıkar, sonuçta kültür tarihidir, “deşilmemesi gerek” denir,

bir kaç yıl sonra bu sefer başka bir ülkede başka bir kaynaktan, tekrar tekrar, çok sayıda, birbirine benzer bilgiler, sansasyonlar,

bu anlatılarda hangisi gerçek, hangisi manipüle, yüzyıllar öncesinin hikayeleri, kim inanırsa.

Şu bir gerçek; bir gizli tarih var.. ‘ispat’ olanağının olmadığı bilgiler..

Ben bilmediğim bir şeye inanmıyorum.
Arda kalan eserler muhattabımız;
Bizi insan kılıyor;
şu bir gerçek; bu müzikler “insanların” müzikleridir.

‘İnsan’ kusursuz olamayan, hep iyisi kötüsü tartıda olan varlık.
Sanatçının işi ise iyice zor, hem kendine odaklanacak ve kendi gelişimini yaratacak, hem topluma sunacak. Toplumun beğenisi sanatçı hayatının en nevrotik kısmı, tehtidi, bir giyotin gibi yargısı, hayatta kalma unsuru, yaşamsallığı, motivasyonu, her şeyi..
Elbetteki bu ‘kendin ile toplumlar’ arasındaki sıkışıklık sanatçıyı ekstra nevrotik kılabiliyor.
Kimi zaman hastalıklı.

Buna töreler ekleniyor.
Bach dönemi barok Avrupası, mesela şehrin arka sokaklarında bu bir düelloya davetdir, Yılmaz Güney’in 1970ler Türkiyesinde ‘namus’dur,
Anlık cinnettir, husumettir.

Sanatçıların başyapıtları en çok insanı, insanları, dünyayı, evreni, matematiği, yaşamı, ölümü anlattıkları, gözlemlediklerinden kendi yakarışlarını oluşturdukları, kendilerine ağıtı, kendileriyle hesaplaştıkları büyük eserleri oldu. Bach;Sığınmaya çalışır. Af diler.
Bir dünyadır müziğinde muhteşem bir matematikle anlattığı eserleri.

Suçsuz insan yok.
Mükemmel bir dünya zaten yok..”

NE OLMUŞTU?

Yazar Murathan Mungan, Yılmaz Güney’in ölüm yıldönümü olan 9 Eylül’de bir yazı kaleme alarak Türk sinemasının ‘Çirkin Kralı’ hakkında “İyi bir yönetmen, iyi bir oyuncu, iyi bir senarist olmasının yanı sıra sinemamızın en iyi yürüyen erkeğiydi. Bir daha kimse onun gibi boynunu hafifçe yana kırarak hüzünle bakarken içimizin en ücra yerine dokunamadı…” demişti.

Farah Zeynep Abdullah “Sinemamazın en iyi yürüyen erkeği ve kadın döven ve şiddet türleri açısından ve etkili silah kullanan diyelim” diyerek Mungan’a karşı çıkmıştı.

Ünlü isimlerin de aralarında yer aldığı birçok kişi Abdullah’a tepki gösterirken, Güney ailesi de dava açmıştı.

Abdullah, geçen gün verdiği bir röportajda düşünceleri nedeniyle hakaret içerikli paylaşımlarda bulunan 100’e yakın kişiye dava açacağını, kazandığı tazminatları kadına şiddet derneklerine ‘Çirkin Kral adına’ bağışlayacağını açıklamıştı.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir